
Lider, ülkesinin ve gücünün sınırlarını iyi ölçebilendir. Haddizatında iyi bir siyasetçi olumsuz yanıt alacağı soruları sormaz. Kaybedeceğini bildiği bir savaşa girmez. Faydadan çok zararı olan meselelere balıklama atlamaz. Bilgili bir kimse olmaktan öteye gidip, kişiyi lider vasıflarına sokan, bu hatları iyi tayin edebilme yeteneğidir. Haddini bilmek, ölçüsünü ve sınırlarını “tahmin etmek” değil, noktası virgülüne iyi bilmektir.
Siyasette, askeriyede ve bizzat hükümette bulunan yöneticiler, ellerinde bulunan güçle ne yapacaklarını bilemeyebilirler. Güç, insandaki sınırlılık algısıyla oynar çünkü. Kişiyi, her şeyi yapabilme ve her istediğini söyleyebilme imtiyazı sağladığı yanılgısına düşürür. Kişiyi yönetici vasfından çıkarıp önder/lider vasfına yükselten tek ve en önemli değer bu güç kavramıyla ne yapacağını, onun tarafından değil, bizzat kendisinin onu idare edeceği bilgisine, yeteneğine, pratiğine sahip olmasıdır.
Prof. Dr. Oral Sander’in Siyasi Tarih Eserinin birinci cildinde Osmanlı Padişahlarının kişisel ve siyasal özelliklerine değinirken Sultan Süleyman’ın Viyana Kuşatmasındaki başarısızlığına değinir. Önce Kanuni’yi tanımak gerekeceğinden, hakkında bilgi verir. Rönesans döneminde padişah olmasının yanında entelektüel kapasitesi yüksek, zihinsel ve el becerisi yüksek bir şahsiyettir. Bunun yanında yayılmacı ve askeri komutanlık vasfını sürdüren, Osmanlı’nın onun döneminde en geniş topraklara sahip olduğu padişahtır.19. Yüzyıl’a kadar kullanılacak bir kanuni düzenlemeyi üreten ilk yöneticidir. Askeri, siyasal, hukuki ve sanatsal olarak fevkalade bir yükseliş örneğidir Süleyman. Ancak Viyana Kuşatmasında başarısız olur. Ve o anda şu farkındalığa erişir: “Orta Avrupa’da, onun ötesine geçmenin yarardan çok zarar getirecek bir nokta vardır. Bu bakımdan, o zamanın askeri olanakları ve stratejisi açısından Viyana, İstanbul’daki bir sultanın erişebileceği noktanın ötesinde bulunmaktadır. Bu nedenle Viyana’yı bir daha kuşatmadı. Ardıllarından 4. Mehmet ve onun komutanı Kara Mustafa Paşa 1683’te bu önemli dersi unutacaklardır.” (SANDER, 2017)
Bu noktada dikkat edilmesi gereken husus, bir cihan padişahının tüm alanlarda başarılı olmasının yanında hala erişemeyeceği bir nokta olduğunun farkında olabilmesidir. Ki Kanuni’yi başarılı yapan, başarısız olacağını bildiği işe bir daha girişmemesi bilgeliğidir. Bu, büyük bir ideali yarıda bırakmak değildir. Çünkü tarihte atası 2. Mehmet’in gemileri karadan yürüttüğü bir İstanbul Fethi örneği de vardır. Ancak neticede rasyonellik, düş kurarken bile bırakılmaması gereken bir öğretidir. Kitapta bu önemli dersin, 4. Mehmet ve komutanı tarafından unutulduğu söyleniyor. Yani bile bile yenilgi elde etmenin bir faydası olmayacağı dersi, onlar tarafından unutuluyor.
Kendi adıma 21. Yüzyıl’da, yani bu olaydan tam 6 Yüzyıl sonra siyasetçilerin unutmaması gereken bir ders olduğunu görüyorum. Çünkü tarih, geçmişi anlamak ve geleceği şekillendirmek için elimizdeki tek anahtardır. Ve Roma İmparatorluğu’nu yıkan ilk adımın Anayasayı yok etmek olduğunu nasıl biliyorsak, liderlerin haddini bilmek konusunda daha iyi olmaları gerektiğini de bugün tekrar tekrar anlıyoruz.
Sosyal ilişkilerde nasıl ki sınırlarını tayin edemeyen insanların duyguları iğdiş ediliyorsa siyasette de sınırlarını çizmeyen siyasilere saygı duyulmuyor. Neden saygı duyulsun ki? Bir insanın ardından yürümenin benim için başat sebebi, o kişinin duracağı yeri biliyor olduğuna inanmamdır. Birlikte bir yola çıkıyorsak, yürüyüş ve ses çıkarma hasletimiz kadar nerde duracağımızı ve ne zaman susacağımızı da öğrenmiş olmamız gerekiyor.